SAĞLIK HUKUKUNDA MALPRAKTİS

SAĞLIK HUKUKUNDA MALPRAKTİS

Stj. Av. Sude ÖNDER yazdı.

 

Malpraktis, latin kökenli “Male” ve “Praxis” kelimelerinden türetilerek tam olarak “hatalı uygulama” anlamına gelmektedir. Herhangi bir alandaki icra faaliyetleri esnasında meydana gelebilecek kusurlu uygulamayı tanımlayan bu kavram, sağlık hukukunda yaygın bir kullanıma sahip olduğu için “tıbbi hata” kavramıyla anlamsal olarak iç içedir. Hekim ve sağlık çalışanlarından tıbbi müdahalenin gerçekleştirildiği zaman bakımından güncel ve tıp mesleği mensupları tarafından genel olarak kabul görmüş kurallar çerçevesinde performans göstermesi beklenir. İşbu müdahaleler esnasında hekim veya sağlık çalışanları bilgisizlik, dikkatsizlik, tecrübesizlik nedeniyle hatalı uygulamaya sebep olabileceği gibi tıbbi standartlara uymasına rağmen komplikasyonlar da ortaya çıkabilir. 

Komplikasyon, tıbbi müdahale esnasında tüm önlemler alınmış olmasına rağmen hastada beklenmedik bir şekilde meydana gelen olumsuz durumlar olarak tanımlanmaktadır. Dikkat edilmelidir ki önlenebilir nitelikteki zararların komplikasyon sayılabilmesi için hasta bilgilendirilmiş ve rızası alınmış olmalı ve komplikasyon yönetimi doğru yapılmalıdır aksi takdirde malpraktis söz konusudur. 

Malpraktis Ne Zaman ve Nasıl Oluşabilir

Uygulamada, aydınlatma aşamasında Hasta Hakları Yönetmeliği 15. madde uyarınca bilgi verilmemesi, onam alınmaması sonucunda; hekim tarafından yapılması gerekli teşhis ve tedavinin yanlış, aşırı, eksik, geç yapılması sonucunda ve sonraki bakım sürecinde malpraktis sorumluluğu doğabilir.  Sorumlu kişi ya da kişilerin tespiti her olaya özgü olarak değerlendirilmelidir. 

Malpraktis Sorumluluğu

  1. Genel

Sağlık mesleği mensuplarına, tıbbi standartlar dışına çıkmaları sonucu kusurlarıyla oluşturdukları zararlar bakımından ceza hukuku boyutunda şahsen hem de bu zararlar karşısında tazminat hukuku boyutunda malvarlıklarıyla sorumlu oldukları için malpraktis davası açılabilir. Ayrıca disiplin hukuku bakımından da sonuçları olabilmektedir.Tıbbi hata sonucu hastanın zarar görmesi halinde hatalı uygulamayı yapan sağlık mensubunun özel ya da kamu sektörde çalışmasına göre malpraktis davalarında sorumluluk kriteri değişiklik göstermektedir.

  1. Hukuki sorumluluk

Özel hastane ya da muayenehanelerde, hekim - hasta arasında tedavi amaçlı sözleşme ilişkisi kurulması gerektiği için TBK 502. madde ve devamındaki Vekalet Sözleşmesi hükümleri uyarınca sözleşmeye dayalı sorumluluk mevcuttur. İstisnaen estetik müdahalelerde ve ağız sağlığı uygulamalarında TBK 470. madde ve devamındaki Eser Sözleşmesi hükümleri uygulanmaktadır. Hekim ya da sağlık çalışanından kusuruyla sebep olduğu zarara karşı sözleşmeden doğan edim borcunu yani özen yükümlülüğünü ihlal ettiği ölçüde doğrudan kendilerinden maddi ve manevi tazminat talep edilebilir.  6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, hekim-hasta ilişkisini vekâlet veya eser sözleşmesi kapsamında bir tüketici işlemi olarak tanımlar. Bu nedenle, özel hastanelerde çalışan ya da bağımsız çalışan hekimlerin müdahalelerinden doğan zararların tazmini açılan davalar arabulucuya başvuru zorunlu olmak üzere Tüketici Mahkemeleri tarafından görülür. Ancak 28 Mayıs 2014 öncesi davalar için Yargıtay, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu belirtmiştir. İdare ise sadece denetim eksikliği bakımından sorumlu tutulabilir.

Kamu hastanelerinde kamu hizmeti sunulduğu için doktorlarla hastalar arasında özel bir sözleşme mevcut değildir. Hatalı uygulamanın kamu kurumlarında meydana gelmesinin yanı sıra hastanın ve hekimin arasında geçersiz bir sözleşme ilişkisi bulunuyorsa veya vekâletsiz iş görme durumu söz konusu ise haksız fiil sorumluluğuna dayanılır. Kamu kurumları kamu hizmeti sunmaktadır bu yüzden kamu kurumlarında çalışan hekim ve sağlık personelleri hakkında doğrudan dava açılamamaktadır. Malpraktisten dolayı oluşan zararlardan asıl sorumlu olan taraf devlettir. Dolayısıyla tazminat hukuku kapsamında arabuluculuk değil idareye başvuru şartı bulunmaktadır. Kamuya yönelik bu davalar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında yürütülür. İdare, başvuruya 30 gün içinde yanıt vermezse ya da başvuruyu reddederse 60 gün içinde tam yargı davası açılabilir. Yargılama sonucunda hastanın maddi ve manevi tazminata hak kazanması halinde, zararların tazmini kusurlu uygulamayı yapan sağlık çalışanından rücu edilir. 

  1. İdari ve Cezai sorumluluk

Malpraktis kamuya ait bir sağlık kuruluşunda meydana gelmişse ilgili sağlık hakkında idari disiplin soruşturması açılabiliyorken özel sektördeki hekim ve sağlık çalışanlarına karşı disiplin sorumluluğu bakımından şikayet aranmaktadır. Yapılacak tahkikat sonucunda ilgili sağlık mesleği mensubu çeşitli disiplin cezalarıyla karşı karşıya kalabilir.

Bununla birlikte, hastanın beden ve ruh bütünlüğüne yönelik her türlü davranış ceza sorumluluğu teşkil edebilir. Ancak komplikasyon ya da tıbbi hata – zarar arası illiyet bağını kesen herhangi bir olay cezai sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Ceza hukuku kapsamında malpraktisin suç teşkil etmesi için hekim ve sağlık çalışanının kusurlu hareketi ve oluşan zarar arasında illiyet bağı gerekmektedir. Ceza sorumluluğunda kusur, taksir veya kast şeklinde ortaya çıkmaktadır. Sağlık mesleği mensuplarının kasten işledikleri suçlar konumuzun dışında olmak üzere sonucu istememekle beraber öngörebildiği veya öngöremediği kusurlarıyla meydana getirdikleri tıbbi hatalar ile yaralama ya da öldürme suçlarının meydana gelmesi mümkündür. Ceza mahkemeleri tarafından oluşan suça, kusur oranında ceza verildiği için uzman bilirkişilerin kusuru tespit etmesi gerekmektedir. Görüşümüze göre hekim ve sağlık çalışanlarından basiretli bir yüklenicinin sorumluluğuna sahip olması beklendiği için bir ihmalin sonucunu öngöremeyeceği düşünülemeyeceğinden hastanın onamı alınsa bile yeterli önlem alınmamasıyla oluşacak suçlar bilinçli taksir yönünde değerlendirilmelidir. TCK 89. maddede düzenlenen Taksirle Yaralama hükümlerine göre taksirle yaralamanın basit ve nitelikli halleri açısından şikayet aranırken; aynı maddede düzenlenen nitelikli hallerin bilinçli taksirle meydana gelmesi durumunda şikayet aranmamaktadır. Öldürme suçunun ise hiçbir şeklinde şikayet aranmamaktadır. 

Ceza hukuku bakımından ister kamu isterse özel sektörde olsun (devlet üniversitesinde görevli hekimler hariç) hekim ve sağlık çalışanlarının yargılanmaları için yapılacak soruşturmalar Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu’ nun iznine tabi kılınmıştır. Kamuda ve özel sektörde çalışan sağlık mesleği mensubuna karşı açılacak malpraktise ilişkin ceza davaları adli yargıda görülür. Zarar gören hasta veya yakınları tarafından ceza davası açılması için Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunabileceği gibi aynı anda tazminat davası da açılabilmektedir. 

Malpraktis Hakkında Yargıtay Kararları

“…her ne kadar raporda olayın bir komplikasyon olduğu tespiti yapılmış ise de; raporun davalıya yapılan tedavi ve uygulanan ameliyat nedeniyle gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, bu tip komplikasyonlara hangi sıklıkta ve ne gibi durumlarda rastlandığı, doğabilecek komplikasyonlara karşı hastanın bilgilendirilip bilgilendirilmediği, tedavi ve ameliyatta herhangi bir hata, ihmal olup olmadığı konularında açıklama içermediğinden olayda davalıların kusurlu olup olmadığının tespitine yeterli değildir. …” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 27.12.2021, 2021/8177 E., 2021/13668 K.

Yukarıdaki yargıtay kararında komplikasyon sayılan bir olay meydana geldiğinde hekim ve sağlık çalışanlarının malpraktise ilişkin sorumlulukları, hastayı meydana gelen olumsuz durum hakkında yeteri kadar bilgilendirmeleri gerektiği ve komplikasyon sonrası bakım sürecinin yönetiminin özenle yapılması yönünde sürdüğü için bu hususlarda kusur bulunması halinde ilgili hakkında dava açılabilir.

“…Davalı hastanenin, akıl hastası ve intihara meyilli bulunan hastaya bu konuda yetişmiş hemşire görevlendirilmeyerek hasta yakınının refakatçi olarak seçilmesini ve hastanın, hastanede intiharına engel olamayan davalı hastanenin tazminatla sorumlu tutulması gerektiğine karar verilmiştir. …” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 21.10.2009, 2009/393 E., 2009/452 K.

Yukarıdaki yargıtay kararında hekim ve sağlık çalışanlarının öngörülebilir önlemleri alarak hastayla ilgilenmesi için yetkili bir hemşire yerine hasta yakınının refakatçi olarak seçilmesine müdahale etmemesi kusur olarak değerlendirilmektedir. Hastanın yanında önlem alacak yetkili bir sağlık personeli bulunmaması sonucu intiharın gerçekleşmesinde yani oluşan zararda sağlık kurumunun kusuru etkili olduğu için tazminat sorumluluğu oluşmuştur.

“… Mesleki kusurluluk ve bu kapsamda tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin kabulü için, yasadaki öngörme ölçütünün tek başına kabulünün yeterli olmadığı, hekim kusurunda bilinçli taksir yönünden aşırı güven, mesleki cesaret ve tıp kurallarına çok açık ve kabul edilemez aykırılıklar ek koşullarının gerçekleşmesinin aranması, aksi halde tüm tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin varlığının kabul edilebileceği, bu nedenle hekim kusurunun bilinçli taksir düzeyine ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesinde belirtilen bu ek koşulların da nazara alınması gerektiği anlaşılmakla, somut olayda bilinçli taksirin koşullarının gerçekleşmediği gözetilmeksizin sanık hakkında hükmolunan temel cezanın bilinçli taksir nedeniyle artırılması, …” Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 29.01.2014, 2013/18184 E., 2014/2055 K.

Yukarıdaki yargıtay kararında hekim ve sağlık çalışanlarının oluşan zarar karşısındaki kusurlarının belirlenmesinde tek ölçütün “öngörülebilirlik” olmadığı ifade edilmektedir. Malpraktis sonucu oluşan suçta bilinçli taksirin meydana gelmesi için sağlık mesleği mensubunun zararı öngörmesinin yanı sıra hastanın bilgilendirilmesi ve onamının alınmasındaki hususlar, icrai faaliyetleri esnasında mesleki cürete dayanarak önlem almaması, bilgisizlik, dikkatsizlik, tecrübesizlik gibi nedenlerle teşhis, tedavi ve bakım sürecindeki ihmaller de cezai sorumluluğu yükleyen kusu bilinçli taksir seviyesine ulaşıp ulaşamadığı bakımından değerlendirilmelidir.